Bir zamanlar, çok uzaklardaki bir gezegenin derinliklerinde, Zekiler adında bir yer vardı. Bu gezegenin tüm canlıları, doğal olarak, kitaplarla iç içe yaşar ve kitaplarla büyürlerdi. Evler, kocaman kitapların arasına gizlenmiş, doğanın güzellikleriyle bezenmiş sayfalar gibiydi. Atmosferi, bilgelik ve merakla dolu bir hava taşırdı. Zekiler'in en sevimli özelliği, her türden kitabın kolayca ulaşılabilir olmasıydı. Bu gezegenin normal ulaşım sistemi, uçan kitaplardan oluşurdu. Enerji kaynakları ise, kitaplardaki bilgilerden yararlanılarak geliştirilmişti. İnsanlar, enerji ihtiyaçlarını kitaplardan elde ettikleri bilgilerle karşılardı. Fakat Zekiler'in en büyük hazinelesi, zeki hayvanlarıydı. Bu hayvanlar, insanlar kadar zeki olmalarına rağmen, kendi istedikleri şeyleri icat etme yetisine sahiptiler. Onlar da insanlar gibi kitaplarla büyür, öğrenir ve keşfederlerdi. Gezegenin kahramanı, bir gün Zekiler'e gelen bir yabancıydı. O, kitap kraliçesi olarak bilinen bu yabancı, yardımsever, iyi kalpli ve son derece güçlüydü. Onun kalbi, bilgiyi paylaşma arzusuyla doluydu. Ancak, Zekiler'in huzurunu tehdit eden bir canavar vardı: Kitap Düşmanı. Bu canavar, bilginin ışığını söndürmeye çalışıyor, kitapların gücünü yok etmeye çalışıyordu. Kitap kraliçesi, kahramanlarla dolu kalbiyle, insanlar ve zeki hayvanlarla birlikte çalışarak Kitap Düşmanı'na karşı savaş açtı. Yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla, her biri kendi güçlerini ortaya koydu. Birlikte, bilgiyi korumak ve geleceği aydınlık kılmak için mücadele ettiler. Sonunda, Kitap Düşmanı'nın karanlık gölgesi dağıldı ve Zekiler yeniden aydınlığa kavuştu. Kitap kraliçesi ve onun yardımcıları, her zaman bilginin ve sevginin gücünü koruyacaklarına dair bir söz verdiler. Ve o günden sonra, Zekiler'de herkes birbirine daha da yakın oldu, bilgiyi paylaşmanın önemi bir kez daha anlaşıldı ve kitaplar, bu muhteşem gezegenin en büyük hazinesi olarak kabul edildi.